14 Ekim 2016 Cuma

Hayat Değiştiren Kamp: GLK'16


Bir zirveyle, bir kitapla hayat değişmiyor.
Hayat, doğru insanların hayatınıza girmesiyle değişiyor.

Bu sözü ilk defa YGA zirvesinde duymuştum. Hayatımı değiştireceğine inanarak gelmiştim bu zirveye, bugüne kadar okuduğum çoğu kitaba da bu umutla başlamıştım. Birden bu sözle karşılaşınca derin sorgulamalara daldım. YGA yolculğumuzda anladım bu sözün doğruluğunu. Yaşayarak. 

Hayatımın en çok değiştiği zaman: Genç Liderler Kampı
Yga genç liderler programının basamaklarından biri de Genç Liderler Kampı. İçten konuşmacıların katıldığı, birlikte projeler ürettiğimiz ve birbirmizi en çok tanıdığımız dolu dolu geçen 4 günlük bir program. İlk defa burada bu kadar çok bensiz insanla birlikteydim. Birbirlerinin gelişimlerine içten destek olan dostlarım oldu. Onlar sayesinde bugün en güzel günüm, yarın daha güzel olacak.




Projelerimiz için gerek sabahladık gerek aralıksız çalıştık ama hep birlikte başarmayı başardık.



Unutulmaz anılar biriktirdiğimiz güzel insanlar;

  
                           

                            
                            








Bilmiyoruz gördünüz mü ama son dönemlerde biz genç Yga'lılar #tbtyga etkinliği yaptık ve istedik ki bu güzel atmosferi biraz olsun yansıtabilelim size. Birkaç sıcak içten paylaşımı burda sizinle de paylaşalım istedik:
Repost from @zeynepyp Hata yapmaktan korkarken burada birlikte hata yapmayı öğrendim, yalnızlığın en güvenli liman olduğuna inanırken; bir olarak birlikte olarak fırtınalı sularda yol almanın; güvenli bir limana demir atmaktan daha çok huzur verdiğini anladım. 2013 yılında bir parçası olduğum #YGA ailesinde geçirdiğim her bir dakikam için "iyi ki" diyorum. Daha nice iyi kileri birlikte yaşamak için seni de aramızda görmek istiyoruz. Ailemize dahil olmak için hemen @ygaorgtr yga.org.tr den başvurabilirsin.
@mervedkclr in challenge'ını kabul ediyor bende tbtsini paylaşmak üzere @cansuaykan a meydan okuyorum




Buyrun, en tatlı anılarımızdan oluşan betimlemeli bir kamp albümümüz:

https://www.luminpdf.com/viewer/wECkNCFB4XrnShg8L





Peki kamplarda ne yapıyorsunuz? Toplanıp muhabbet mi ediyorsunuz yani? Yoksa bildiğin ders mi işleniyor?


Merhaba ilgili arkadaşımız, elbette daha farklı bir konseptimiz ve işleyişimiz var :))
Öncelikle her kampın konsepti farklı oluyor: birlikte başarmayı başarmak, clarity of purpose gibi belirli bir teması oluyor. Ancak tabi ki kamp boyunca yapılan her şey tamamen bu temaya bağlı kalmıyor, sadece her etkinlikte bu temaya ayrı önem verip  yaşamaya çalışıyoruz.
Aşağıda bir kamptan lise ve üniversiteli Yga'lıların beraber yaptıkları çalışmalardan ve sunumlardan görüntüler var:





8 Ekim 2016 Cumartesi

Tranformaitonsdan Çiğdem :)

İki sokak lambası, iki gölge.
Yürüdükçe
gölgeler buluştu kendimde.

Güzel yollarada yürümek, kalbim gibi konuşabileceğim insanlar edinmek. Hava temizse hala, böyle yerler hala varsa, içime çektiğim YGA diyorum.
Bütün önyargılara, günümüz sözlükleri yorumlarına ve okunan yanlışlıklara içimden geldiği gibi yazmak istiyorum, başa sarıyorum.
Biri YGAlı biri YGAsız 16 yıllık kısa hayatımın gerçekten yaşanmış son 2 yılından söz ediyorum. 
Ve düşünüyorum;
“Hayatımızın güne bakan yüzleri de değişiyor. Aynı yolu yürürken sabah sağ tarafımız, akşam sol tarafımız ısınıyor.” Okul hayatı gülüyor bir dönem. Sonra kişisel hayat iyi gidiyor. Derken, gece bastırıyor. İşte o zaman bakmak önemli, Ay’ı mı görüyorsun, yoksa kaldırımları mı? Peki hangi gözle bakabilmek bu? Hissetmek mi yoksa? Ya da duymak? Her neyse kitap okuyordum. Kitapta, bir adam "Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Ne güzel değil mi?" Diyordu. Ve yine kendisi yanıtlıyodu, "Hayır, güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi." Diyordu ve ekliyordu "Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşünden mahrum oluşundan elbette. Yüzümü yıkarken acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba 'insan' denince hatırlanıyor muyuz?" Diyordu. Bende kendime her seferinde bunu soruyordum, 'insan' denince hatırlanıyor muyum? Ya da 'insan' olabilmek için ne yapıyorum? İnsan gibi bir insan. 
Sorumun cevabını gerçek bir insan mutlu olur diye vermiştim. Gerçek bir insan mutlu bir insandır elbette. Her ne olursa olsun, inişlere çıkışlara rağmen, sahip olunan her şey için mutlu ve şükür halinde olunmalıydı.
Sonra nasıl bir mutsuzluk olursa olsun onların üstesinden nasıl gelebilirim? Bunun üstüne gitmeye başladım. Aslında yürekten güç almakmış yaptığım şey o zamanlar bunu böyle bilmiyordum. İzlediğim yolsa varolan her şeyin iyi tarafından motive olmak, düşünce kalkabilmek. Yani yağmurlu bir sabaha uyandığımda off bu ne deyip tekrar uyumak yerine bu yağmurda ne güzel kahve içilir deyip fırsata çevirmeye başlamıştım. Ya da moralim bozuk olduğunda biraz daha erken kalkıp güneşin her yeri aydınlatmasını izleyerek güne başlamanın içimi müthiş bir umutla kaplamasını sağlıyordum.
 Adımla adım gibi yaşamalıyım diyordum ve bunu görmek için kışın belli aralıklarla mutlaka ailemi ikna edip karların arasından çıkan çiğdemlere bakmaya gidiyorduk. İnsan şu çiçeğin azminden utanır çiğdem mutsuz olmak ne haddine diyordum. Bu ve bunun benzeri bir çok şeyle gerçekten mutlu oluyordum. Demek insan denince hatırlanabilecektim, her şey bu kadar basit ve hızlı mıydı? Tek mutluluk yetiyor muydu insanlığa?
Ama çevremdekilerin bunu anlamlı bulmaması ve mutluluğu üretmekten çok aramaları üstüne bir de bulamamaları umudumun azalmasına neden oluyor ve bir süre sonra altı hep boş gibi geliyordu. Yapıyordum, mutlu da oluyordum ama her zaman bir şeyin eksik olduğunu hissediyordum nereye gittiğimi bilmiyor gibiydim. Küçük şeylerle mutlu olmasa mıydım, mutluluk daha önemli sebepler mi gerektirmeliydi, bir güneşin doğuşundan bir kalbin inip kalkışından daha önemli ne olabilirdi? 
Neyi neden yaptığımı unutmuşum gibiydi herkes görmüşte bir ben kalmışım gibi mavi kuş beklemiş de gitmemişim gibi... 

Sonra YGA ile karşılaştım internette. Ve başvurdum. Haliyle şimdiki kadar bilmiyorum YGA'yı ama niyeyse YGA diyince başka oluyor bir şeyler bunu hissediyordum. Zirveden sonra daha da güçleniyor bu hissiyat. Giderek daha da giriyorum içine ve açtıkça içinden bir yenisi çıkan hediye paketleri kadar heyecanlı geçiyor bu süreç. Hiç bitmesin istiyorum. Çünkü "Hayat bir kitap ya da bir seminerle değişmiyor. Hayat, hayatınıza doğru insanlar girdiğinde değişiyor."muş gerçekten, yaşıyorum.
Ve başlıyoruz atölyelere, her hafta sonu 700 km uzağa beni çeken o bulmuşluğa. Herkes şaşırıyor, kızanlar da oluyor "Her hafta her hafta dünyayı mı kurtarıyorsunuz, neden gidip duruyorsun" diyenler de... Ama kimse bilmiyor, kendime boool bol zaman ayırabiliyorum. Dönüyorum kalbime peki sen ne düşünüyorsun diyorum. Yeni öğrendiğim kavramları anlatıyorum, enine boyuna konuşuyorum bütün meselelerimi, bazen öğüt verdiğim de oluyor. Sonra kulağımı yaslayıp dinliyorum onu ortak bir yerde birleşmeliyiz çünkü. Birleşiyoruz da ve bir yola çıkıyoruz. Bu yolda kalbim gibi konuşabileceğim arkadaşlar ediniyorum. Aralarda kahve içiyoruz onlarla, biliyoruz çünkü bir kahve 40 yıl hatırlık:) Ama ne orda ne de kahveyle sınırlandırıyoruz bunu. Bazen yeni tatlar deniyoruz suciho gibi sonra hemen arkasından et yemeye çıkıyoruz çekik gözlü Türkler misali. Bazen farklı kategorilerde yeni tatlar deniyoruz çay gibi çok hoşumuza gidiyor atölyeler misali. Aksaklıklar da hiç bizi bulmuyor değil, çok da güzel buluyor. Önemli olan kiminin çöp gördüğünü malzeme görebilmek, bunu buluyoruz. Bazen İstanbul’un büyüklüğünden kahvaltımız sekiyor bazen itü nün büyüklüğünden gölet sohbetimiz... Olsun. Belki gölete inerken çok beğendiğimiz o bina bizimdir, katacağımız en büyük değerdir, kim bilir:) 
Ve atölyeleri bitiriyoruz ama öyle herkesin bildiği bitirmek değil, bir başkasına başlamak için bitirerek 3 abi 5 dostla ayrılıyoruz. 
Gelen yenilik bize ne getirecek acaba? Hayat bulduğum maillere bir yenisi ekleniyor. Kamp daveti! İple çekiyorum.
Çektiğim ipin sonunda taşlar teek tek yerine oturuyor.
Şimdiye kadar öğrendiğim en güzel şeyi öğreniyorum üstelik bunu kendim yapmıyorum. Onların sayesinde öğrenebiliyorum. Değer katabilmeyi hissediyorum. Adımla adım gibi yaşıyorum onlarlayken. Herkesin aynı anlamı bulduğumu görüyorum ve mutsuzluk için değil mutluluk için sebep arandığını... Ama tek kıstasın mutluluk olmadığını da öğreniyorum.
Yerine oturan taşlar integrity ile hayat buluyor, inandıklarımın düşündüklerimin söylediklerimin ve yaptıklarımın birliktelik içinde olması gerektiği fikri diğer her şeyi böyle yerine oturtuyor işte.
Çünkü değerli şeyleri tüketerek değerli olamıyorsun önemli olan değer üretebilmek. Ve bunu üretebilmek o birliktelikten geçiyor. İşte orda birlikteliği sağlayıp değerleri üretebildiğinde insan oluyorsun. İnsan gibi bir insan.
YGA’yı biraz olsun yaşanmışlıklarla tanımanıza yardımcı olmayı umuyorum. Ya da bunu okuyanların düşünceleri ne olacak bilmiyorum ama öyle mutluyum ki bunları keşfettiğim için öyle dünyalar benim ki, neyi neden yaptığım asla aklımdan çıkmamış gibi kimse görememişte bir biz görmüşüz gibi mavi kuşu bekletmeden gitmişim gibi:)


Sevgilerimle,
Çiğdem

BAŞLARIM YGASINA!

YGA’da ne yapıyorsunuz asla anlamıyorum?  
Ohoo bunlar için boş zaman lazım! Çok meşgulum ben.
Liderlik mi? Ya ne işim olur?
YGA’nın arkasında kim var?
Sadece proje mi yapıyorsunuz?
Neden başvuran herkes devam edemiyor?
Tamam söylüyorsunuz da yapabiliyor musunuz gerçekten?

  Gibi kimi önyargı kimi merak içeren tüm sorulara kendi YGA transformaiton larımızla açıklamak, anılarımızı -vlog, fotoğraf ve çeşitli içerikler- paylaşmak istiyoruz. Umarız tıklayan herkes için öğreti ve umut dolu paylaşımlar olur!

Sevgilerimizle :)